Sis - Paula Weston

"Ama ya Jude'u bulamazsak?"

Sıcak nefesi tenime değiyordu. "Eğer hayattaysa, bulacağız." "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" Ona inanmayı feci halde istiyordum ama Rafa'ydı bu. Varı yoğu aksiyon olup hiç planı olmayan adam.

Gülümsemesi yorgundu, imalı. Hatırlamadığım ortak geçmişimizin bir yansıması. "Çünkü ben vazgeçecek kadar zeki değilim, sen de nasıl vazgeçilir bilmiyorsun."

Gaby Winters'ın kâbusları artık sona ermişti. Ancak hâlâ bilmediği ve inanamadığı çok şey vardı. Eski hayatının büyük bir kısmını hâlâ hatırlayamıyordu. Bir zamanlar Refaimler'in, yani saniyeler içinde ülke değiştirebilen kanatsız yarı-meleklerin en iyi dövüşçülerinden biri olduğuna hâlâ inanmıyordu. Ve iblislerin var olduğuna... Ve Rafa'nın yanında kaldığına... Ama en önemlisi, ikiz kardeşi Jude'un hâlâ hayatta olduğuna bir türlü inanamıyordu.

Gaby'nin öğrenmesi gereken çok şey, yenmesi gereken daha çok düşman vardı. En önemlisi ise, tüm korkularına rağmen erkek kardeşini bulmalıydı. Macera daha yeni başlıyor, tehlikeli karanlık giderek yaklaşıyor...

Herkese merhaba ! Bugün sizlere Çizgili Pijamalılar’ın ikinci tur kitabı olan Sis’in yorumunu paylaşacağım. Turu takip etmek için instagram hesabımıza göz atmayı unutmayın. 

Sis, Yabancı Yayınları’ndan çıkan Gölgeler’in devam kitabı. Serinin ilk kitabını bu ayın başında okudum ve beğendim. Aksiyon dolu ve eğleceli bir kitaptı. Serinin ilk kitabı hatta yazarın ilk kitabı olduğu için biraz durağanlık bekliyordum ama tam tersine yoğun tempoluydu. Özellikle bazı diyaloglar vardı ki gülmekten kendimi alamadım. Tek sıkıntı kitabın diliydi. Şimdiki zaman kullanılması beni başlarda baya rahatsız etti. Gerçi bir noktadan sonra bu problemi önemsememeye başladım. Kitap bittikten sonra da hemen Sis’e başlamak istedim. Eğer ilk kitapta bu kadar olay olduysa ikinci kitapta…. İşte ikinci kitap, yani Sis kısmına geldik. 

Gaby’in peşindeki iblisler yüzünden Rafa yanından ayrılmamaya başlar. Hatta bu iş aynı yatak odasında yatmaya kadar gider. Rafa, Jude’u bulma olasılıklarının olduğunu ve acilen Melbourne’e yani Gaby’nin kazadan sonra uyandığı hastaneye gidip, Jude’un öldüğünü ona söyleyen hemşireyle konuşmaları gerektiğini her fırsatta söyler. Fakat Gaby korkuyordur. Jude’u bulamamaktan, bulurlarsa da onun anılarındaki Jude’dan farklı olduğunu görmekten… Ama bunu Rafa’ya söyleyemez ve Melbourne’e gitmeyi bahanelerle ertelemeye başlar ama bir noktadan sonra bu ertelemeler bir işe yaramaz. Diğer yandan Maggie’nin başına tekrardan birşey gelmesinden endişe eder. Jason ise Maggie’yi koruyabilecek birşeyler bulmaya çalışır. 

Ve işte olaylar bu noktadan sonra kopuyor. Kitaptaki tempo çok yüksekti. Araya yeni karakterler girdi ve onlarla tanışma süreci çok eğlenceliydi. Yazarın dili sizi sıkmıyor. Bir şekilde araya espri sokup gülümsemenizi sağlıyor.

Gaby ve Rafa’nın arasındaki ilişkiyi de çok beğeniyorum. Vıcık vıcık değil ama çok sevimli. Yahu Rafa, Gaby geçmişteki dövüş yöntemlerini hatırlasın diye birçok yöntem uyguluyor ki çoğu dayak yemeği içeriyor. Çıkıp da "Senin dövüşmene gerek yok, bebeğim. Ben seni korurum." demiyor. Gaby'nin sınırlarını mümkün olduğunca zorluyor ama bunu Gaby’i düşündüğü için yaptığı için biliyorsunuz. Buna ek olarak her zaman birbirlerini onaylamıyorlar, ters düşüyorlar, bağırıp çağırıyorlar ama en sonunda orta yolu buluyor. Seviyorum, böyle çiftleri <3 

Seri güzel bir şekilde ilerliyor. Tempo her kitapta yükselicek gibi duruyor. Yuppiiiii ! Karakterlere alıştım ya, manyağı bile kararında manyak. Özellikle yeni bir karakter var ki… Onunla ilgili düşüncelerim serinin devam kitaplarında tam olarak yerine oturucak gibi. Ne düşünsem bilemiyorum.

Son olarak şuna değinmek istiyorum. İlk kitaptaki rahatsız edici dil kullanılmamış. O kadar sevindim ki bu duruma ! Çevirmene çoook teşekkür ederim. 

Umarım yorumumu beğenmişsinizdir. Çok çok öpüldünüz. -gossip girl izlemeyi özledi.- 

Not: Kitapta birkaç yerde Türkiye’nin adı geçiyordu. Mutlu oluyor insan, ülkesinin adını kitapta görünce ;)